
Çavdar Apartmanı Neden Çöktü?
Deprem yoktu, rüzgâr yoktu. Kendi yüküne dayanamadı, çöktü.
Şanslıydı orada oturanlar: Can kaybı yok, yaralı yok.
Çökme nedenleri:
•Çıkmalı yapı-köse kolon düzensizliği(kirissiz köse kolon)
•Çok kötü tasıyıcı sistem (çok fazla saplama kiris)
•Çok düsük beton kalitesi
•Gelisigüzel çelik kullanılması (aynı elemanlarda: nervürlü-düz, ince-kalın karısık)
•Kötü isçilik
•Diğer nedenler…
İste diğer nedenler:
Binanın yapıldığı yıllarda, düşük dayanımlı ve bol kil içeren Eskişehir kumu-çakılı, yıkanmadan elenmeden-gelişigüzel karışım ile, kullanılıyordu. Hazır beton yoktu, şantiyede kas gücü ile hazırlanıyordu. Kıvamı çorba gibi olurdu. Dökülen beton bakımsız bırakılır, ne sıcaktan nede soğuktan korunurdu. Betonun dayanımı olması gerekenin yarısına bile varmazdı. Malzeme (örneğin inşaat çeliği ve çimento) temini çok zordu(karaborsa). Bulunanın da standartlara uyup uymadığı bilinmezdi. Yapıda gelişigüzel çelik kullanılmış olması buna bağlanabilir. O yıllarda yapı denetimi kavramı yoktu. Zemin etüdü yapılmıyordu. Eskişehir’in zemini de aksi gibi çürük mü çürüktü ha. Fakat kimsenin umurunda değildi, zaten anlayan da yoktu. Mühendisler kafadan bir şey kabul ederlerdi. Verimli tarlalar, kat karşılığı, dev “prematüre” yapılarla hızla betonlaşıyordu.

Üniversitelerde yeterli öğretim üyesi yoktu. Okumak isteyen çoktu, ha bire yeni üniversite açıklıyordu. Öğrenciler tek bir yönetmelik adı dahi duymadan, deprem dersi almadan mühendis oluveriyor, ertesi gün dev binaların projelerine soyunuyorlardı. Üniversiteye kapağı atan mutlaka diplomaya kavuşuyordu. Öğrenci Af Yasası otomatiğe bağlanmıştı. Çağdaş yönetmelikler daha çok taze idiler. Taşıma gücünü bilen yoktu, elastik yöntem kullanılıyordu. Bilgisayar Üniversitede bile yoktu. Mühendisler deprem hesabından kaçınırlardı. Yapı ile ilgisi olmayan bir çerçevenin deprem hesabı hemen her projenin içine göstermelik sokuşturulur, dosya tamamlanırdı. “Cömert kesitli bol kolon, deprem perdesi, radye temel de neymiş, ne gereği var” düşüncesi pek yaygındı. Yapı sahibi Mimardan, Mimar Mühendisten ortasında hemen hiç kolonu olmayan söyle geniş ferah, her tarafı camekan zemin kat-asma kat (yumuşak kat) olsun isterdi. Mimari proje Mimarın sanat eseriydi(!), dokunulamazdı. Mühendisin nadiren istediği mimari değişiklik asla kabul görmezdi. Mimar da Mühendis de, ne arsayı ne yapım aşamasını nede tamamlanan yapıyı görürdü. Teknik Uygulama Sorumlusu inşaatın nerde yapıldığını bilmezdi bile. Ama çok anlayışlıydılar, yasal ücreti alır, basarlardı imzayı. Parası olan, okumuş-okumamış, isteyen herkes her yapının Müteahhidi olabilirdi.
O yıllarda deneyimli eski ustalar da Almanya’ya-Fransa’ya gitmiş, oraları pek sevmiş, bir daha dönmemişlerdi. Değneğini-kavalını sürüşünü dağda bırakan çobanlar usta-kalfa oluvermişlerdi. Kontrol-onay yetki ve sorumluluğu olanlar (Belediye-Meslek Odası, Teknik Uygulama Sorumlusu, v.b.) dosyada o var mı? Var! Bu var mı? Var! Bakar, projeler bir yığın mühür-kase ve imza ile dolardı. Lüks daire satın alan vatandaş da sadece boya-fayans-ahşap parke-kapı ve pencere kalitesine bakardı. Bina iskan edilir, elektrik-su hizmetleri verilirdi. İskan ruhsatı nasıl olsa yıllar sonra bir şekilde alınabilirdi. O da olmazsa , en geç gelecek seçim döneminde, nasıl olsa bir imar affı daha çıkardı. Eski konutlar da rahat bırakılmazdı. Bölme duvarları pervasızca kaldırılır, kolon-kiriş dahi kesilir, is yerine dönüştürülürdü. Eski-yeni “prematüre” yapılar ağlamaya başlayınca, çatlaklar olunca-sesler gelince, ne yapılırdı? “Aman kimse duymasın, binamızın değeri düşer. Çağır bir usta, mantolasın-sıvasın-boyasın, gizlesin. Bos ver, bir şey olmaz, kiraya verir yada satar gideriz” gibi bir şeyler denirdi. Peki, çökerse ne yapılırdı? Ağlanır-sızlanılırdı. “İsini bilir bilirkişiler” türer, bu isten is çıkarmaya çalışırlardı. Çok konuşulur, hiçbir şey değişmezdi. Sorumlu aranır, bir türlü belirlenemezdi. Bu nasıl istir, asla anlayamazdık: Bu isin ne suçlusu nede cezası vardı. Rüşvetin de belgesi olmuyordu. Kısacası, o yıllarda herkes bilgisizdi, ilgisizdi, hemfikirdi: İster seçim ister para. Kazan! Nasıl olursa olsun, neye mal olursa olsun!
Peki, geçen zaman içinde bir şeyler değişti mi? Cevabı basit ve açık: Richter sıfır, rüzgar sıfır, Kendi yüküne dayanamadı, çöktü.
Kaynak : Prof. Dr. Ahmet TOPÇU-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi